Pazartesi, Aralık 31

kurgulu saat














zaman gibi kurgulanmış bir şeye, din gibi başka bir kurgu nedeniyle veda etmek.
iyi kurgular, herkese.

Perşembe, Aralık 27

jamiedornan





















- hayatını kolaylaştırıcak biriyle tanıştıracağım seni. yani relatif olarak kolaylaştırma diyorum belki de zorlaştırır.
...
- hangisi?
- zorlaştırdı.

Cuma, Aralık 21

penisin erişemediği yerler, bir fallus masalı

erkeklerin hatalarından biri, her şeyi kendileriyle ilgili sanmaları. örneklemek gerekirse: lezbiyenlik. lezbiyenler için porno yokken - kaldı ki kadınlar için yokken, thanks god heyecanlanmak için hayal gücüm var, ki porno konusunu ilerleyen günlerde irdelemek de isterim - erkekler için lezbiyen pornoları var. ama anlamadığınız şu güzel noktadır kanaatimce: lezbiyenlik sizinle alakalı değil, hatta sizinle alakasız olduğu için var. kendinle bu kadar alakasız bir şeyle ego tatmin etmek ise beni "bir şeyler eksik"ten başka bir kanıya getirmiyor.
bu her şeyi kendiyle ilgili sanma ilüzyonunu penislerini sokamadıkları gedikler üzerinde hak talep etme arzularına ve penis boylarına bağlıyorum, istemeyerek.

penis boyu, kayı boyu.

Perşembe, Aralık 20

eldiven



















10 senelik eldivenlerimi dün gece ansızın kaybettim. otto'da mı, en fazla 20 dakka dayanabildiğimiz babylonda mı, yoksa maziye bir bakıver şarkıları çalan sefahathanede mi, yolda mı. öz yuh on sene bir eldivenle nasıl beraber olabildin dedi (kopenhagen'dan alınma trier temalı eldivenlerimi bekliyorum şekerim) cyan yerinde olsam hüngür hüngür ağlıyordum dedi, ben artık zamanı gelmişti dedim. katı olan her şey illa buharlaşmıyor, kaybolabiliyor, hem eldivenler ve şemsiyeler ve atkılar kaybedilmek için varlar.

eldiven ve merdiven. diven ne ki, peki mer ne. boğazım ağrıyor.

Cumartesi, Aralık 15

Çarşamba, Aralık 12

nostalji















ne kadar arabesk öyle değil mi? ucuz bir duygusallık belki. aşk köylü bir his. yeterli gelmeyen kendine, tamamına ermeyen.

bugün seninle konuşmak hem mutlu olmak hem mutsuz olmaktı, zıtlıklar teker teker birbirine eridi, o resimlerdeki sendin, seni o kadar iyi tanıyan ben, aynaya bakarsam kimi göreceğimi bilemedim. aklıma binlerce an geldi, loş bir ışıkta çıplak otururken, uykudan yeni kalkan gözlerle çok güzelsin demiştin. bir buhrandı içinde olduğumuz ve biliyorduk birbirimiz olmadan olamayacağını.
sonra oldu işte, siz/sız ekleri ardımıza eklendi, şimdi buradan sana bakmak, sanki yaşlanmışım yıllarca da gençliğime bakıyorum, annemle babamın siyah beyaz resimlerinde gördüğüm o elle tutulamaz yoğunluğu yaşıyorum. hem hatırlamak hem unutmak istiyorum.

açık mektup


















saatten önce kalkamazsam sinirim bozulur, değişik bir vakayım, saatle uyandığım nadir. saatten önce uyanır arkadan dolanır 2 puan alırım, hep bir dakika kala, aklımı seveyim. uyurken bile control freak olabilen başka birini daha tanımak istemiyorum, sonra kalkıyorum mesela, her zaman 15 dakika içinde hazırım, her gun kontrol amaclı bakıyorum, ki yaptıklarım da değişiyor, bir gün ne giyicem diye oyalanırken bir gun aynada yuzume anlamsızca bakıp duruyorum, bazen makyajı abartıyor bazen hiç yapmıyorum. sonra mesela saçların hacmi de önemli olabiliyor, veya yanıma alacaklarım, çantayı değiştiriyorsam her şeyi ona taşımak, kontrol etmek, neyse.
ekip kurulduğundan beri sabahlıyoruz, beraber ya da ayrı. beraberken cok güzel, sonra kurslarımız var, üçüncü boyuta giriyorum. sonra phd almış başını gidiyor, hayatımda bu kadar şey okuduğumu hatırlamıyorum aynı anda, ama hala kontrol bende. spora gidiyorum, sonra bir gun gidemiyorum mesela, kontrol bende diil ya direkt tutuluyorum, suçluluk hissinden hep. biliyorum. kas gevşetici içiyorum, turfanda sebze meyve yemiyor, poşet çay içmiyor, organik kremler sürüyorum. somayın makalelerini çeviriyor (oh yeah!) ve inan ki değil seninle, kendimle görüşemiyorum.

(kontrol ettim, 5 kere kontrol demişim. bunları saymazsak.)

Perşembe, Aralık 6

tired von trier

Trier'i oldum olası sevmem, yasaklansın, kaldırılsın yakılsın filmleri. benim gibi sevmeyen birini buldum, zizek. (bkz, altyazı aralık 2007)
"...En aşağılıklaştığı filmi Gerizekalılar'dır. Gerizekalı bir adamın, gerizekalılar için gerizekalılarla birlikte çektiği bir film. İlgimi çeken tek şey, bana ordaki seks sahnelerinin gerçek olduğunun söylenmiş olmasıydı ama filmdeki adamlar o kadar mide bulandırıcı ki, sizde sadece iktidarsız olma isteği uyandırıyor, sekse olan ilginizi kaybetmenize yol açıyor. Ne demek istediği de hiç belli değil filmin. Bu deliliğin bir çeşit özgürleştirme olduğunu mu söylemeye çalışıyor yoksa daha çok bir özeleştiri mi yapıyor? Özgürleştirmeye çalıştıkları kadına yaptıklarını radikal bir eleştiri olarak da okuyabilirsiniz ama bana sorarsanız von Trier ne yapıyor olduğunun üzerinde yeterince net bir şekilde düşünemeyecek kadar gerizekalı. "

Salı, Kasım 27

seni artık tanıyamıyorum homi

















Homi K. Bhabha postkolonyal söylemin üç isminden biri, anlaşılmamak ise çabalarından yalnızca biri. 1998'de Journal of Philosophy and Literature'ın düzenlediği "Bad Writing Competition"da ikincilik ödülü almış aşağıdaki şu cümleyle:
If, for a while, the ruse of desire is calculable for the uses of discipline soon the repetition of guilt, justification, pseudo-scientific theories, superstition, spurious authorities, and classifications can be seen as the desperate effort to “normalize” formally the disturbance of a discourse of splitting that violates the rational, enlightened claims of its enunciatory modality.

yeni tantram bu cümle.

günlerin köpüğü

















sabah 9buçuk trafiği, dur kalk dur kalk dur kalk, bir elin parmakları kadar kısa bir süre sonra otomatik bir arabaya binecek olmanın verdiği son sabırla boşa alıyorum vitesi. gece rüyamda görüyorum onu, öyle sessizce uyumuşum odasında, uyuyan beni izleyen onu görüyorum. acayip. rüyanın verdiği his tüm sabahıma yayılıyor, öğretim görevlisi kısvesiyle yine okulun basketbol sahasına park ediyorum, koşarak postcolonialism dersine giriyor, homi bhabha dedikodusu yapıp arkasından eleştiri dersi, ve etilere vınlıyorum ama yine trafik, metroyla levent, züzüyle buluşup işleri hallettikten sonra, kendimi arabaya bıraktırırken züzüye "sen şurdan ters bi dönüş yap trafikle uğraşamıycam," diyorum, ve polisle yüzyüze geliyoruz, bize "minik" bir ceza kesiyor, o arada nası oluyorsa akü bitiyor, ben yarınki sınavı ve rüyamı düşünüyorum. karnım zil çalıyor, taksimden eve uçarak geliyorum. yüzlerinin değiştiği koltuklarımızın eksikliğiyle büyüyen oturma odasından annem aç mısın diyor, karşımda bir şişe boza duruyor. vefa. leblebi ve aman tanrım tarçın. zaten herhangi bir şeyin içine tarçın koymak için sebep uydururum, işte basbayağı bir gereklilik, bir bardak bozayı kaşıklıyorum, doyuyorum. üzerine espressomu bol köpüklü yapıyor sınava çalışmamak için kendime meşgale yaratıyorum.

Pazartesi, Kasım 26

the outing









Jerry: There's been a big misunderstanding here! We did that whole thing for your benefit. We knew you were eavesdropping. That's why my friend said all that. It was on purpose! We're not gay! Not that there's anything wrong with that...
George: No, of course not...
Jerry: I mean that's fine if that's who you are...
George: Absolutely...
Jerry: I mean I have many gay friends...
George: My father is gay...
Sharon: Look, I know what I heard.
Jerry: It was a joke...
George: Look, you wanna have sex right now? Do want to have sex with me right now? Let's go! C'mon, let's go baby! C'mon!

darkly dreaming


















bir seri katille identify etmemize olanak veren dexter'a burdan teşekkürü borç bilir, son episode'u heyecandan 34 kere durdurmam ve hemen akabinde 3. sezonun çekileceğini öğrenmenin sevinciyle, dexter beni öldürüyorsun demek demek demek isterim.


bi de dexter'ın vücut hatlarının durumu nedir, nerdeyse peter petrelli.















There will be time, there will be time

To prepare a face to meet the faces that you meet;
There will be time to murder and create,
And time for all the works and days of hands
That lift and drop a question on your plate; 30
Time for you and time for me,
And time yet for a hundred indecisions,
And for a hundred visions and revisions,
Before the taking of a toast and tea.

Çarşamba, Kasım 21

meçhul













"Alakamızı uyandıran bir kimseyi, bizce meçhul ve meçhullüğü derecesinde cazibeli bir hayatın unsurlarına karışmış sanmak ve hayata ancak onun sevgisiyle girebileceğimizi düşünmek bir aşk başlangıcından başka neyi ifade eder?"


m. proust

Pazartesi, Kasım 19

son

I that was near your heart was removed therefrom
To lose beauty in terror, terror in inquisition.
I have lost my passion: why should I need to keep it
Since what is kept must be adulterated?
I have lost my sight, smell, hearing, taste and touch:
How should I use them for your closer contact?

tseliot

Pazar, Kasım 18

amour platonique

but why put it into words?
Isolate rather this element
That spreads through other lives like a tree
And sways them on in a sort of sense
And say why it never worked for me.
Something to do with violence
A long way back, and wrong rewards,
And arrogant eternity.

wishful thinking

evet böyle bir şey var, ve ben de çok iyi uyguluyorum.
serkan'ı da alet ediyorum,

d:bence öyle değil,
s:bence de değil.
d:olsa şu şöyle olurdu.
s:tabii ki canım
d:ya serkan ben saçmalıyorum sen de oturmuş bana katılıyorsun ya
s:e napıyım istiyosun.
d:ağlarım bak

ya bunu buraya yazmış olmam bile o kadar saçma ki.
ama saçmalamak sanırım ön koşul.

Cuma, Kasım 16

"ıslak kirpiklerinizi kırpıştırmayı unutmayınız"
















kirpiklerim yeterince uzun mu, hangi renk maskara sürmeliyim, far ne renk olmalı, kalem ne kalınlıkta çekilmeli, allık şeftali mi pembe mi yoksa kahve tonunda mı olsun, pudra mı fondöten mi ikisi beraber mi, rujum kırmızı mı yoksa dikkat çekmeyen bi renk mi olmalı, saçlara hiç girmiyorum.


bugün kendin için ne yaptın?

ya da doğrusunu soralım

bugün onun için ne yapmadın?

words, hold on.


Salı, Kasım 13

hypothetical



















ilk bakışta istediğim iki kişi oldu.
biriyle bir seneden uzun süre beraber yaşadım, beni aşan sebeplerle ayrıldım.

ilk bakışta aşka inanmıyorum ama tanrı'ya bugün evet.

Pazar, Kasım 11

muhabbet bağına girdim bu gece

o kadar çok rakı, o kadar çok duman, o kadar çok müzik, o kadar çok kahkaha, o kadar çok konuşma vardı ki başımın ağrıdığını kendimle başbaşa kalınca fark edebildim.
bir de çok güzel kokuyorum.

Cumartesi, Kasım 10

aradığın kokuyu söyle buldun mu?


















dior homme gibi kokmak istediğim zamanların sonu geldi.

sürdüğüm anda dior homme kadına uyarlansa bu çıkardı dedim, iris notasıymış benim kırılma noktam.

Çarşamba, Kasım 7

phew

1
ne istediğimi değil, neyi istemediğimi biliyordum. iyi ki.
good gal.

2
korkarım ki zizek'i seksi buldum.
şişko sanıyordum, değilmiş, ya da boşanmak üzere olduğu iç çamaşırı mankeni karısı eritmiş.

Pazartesi, Kasım 5

zizek!

"idolüne kavuşan ergen kız"
felsefenin rock starıyla göz göze gelmek, karşılıklı oturmak ve onunla terlemek ayrıcalığına sahibim.
yarın fotoğraf da çekersem, bu iş tamam. detayları sakinleşince vereceğim.


high fashion

Çarşamba, Ekim 31

keeping up appearances













kadınları yakıp yakıp sonra da suçluluğundan kurtulmak için bayram yapmak hoş tabii. her şey hemen bir eğlenceye dönüşürse güzel. o zaman gelsin benden hepinize bir pumpkin pie.
şeker komasına girmişim gibi bir intiba edinmek aslında yanlış, aç karnına migrosa gidip kesinlikle tatlı bir şey almamayı başarabilen biriyim. üstelik döllenmeyen yumurtalarımı atmama saatler kaldı.

ama tabii derdim başımdan aşkın, bir ara masamın fotoğrafını çekme fırsatı bulursam göstermiş olacağım, film çekersem de adı şöyle olurdu: hayatım, bir okuma bayramı.

bayram da çok garip bir kelime. bunu isim olarak da çocuklarına verenler var. hayat bayram olsa.

porno



Pazar, Ekim 28

takıntı











kemancı, başımın tacı.

kendi takıntılarını irdelemek gibisi yok, dudak yemem, canım sıkıldıkça yemek yemem, bir şey içmem, sigara kullanmama rağmen anneme ya bi sigara versene diyecek kadar ağzımı meşgul etme arzusu, oral dönemden. peki ağzını doldurmak istediğin asıl şey ne sorulması gereken soru.
kaka tutmam ise anal dönemden, anal retantif olmam, mesela tüketip üretemem, çok zor bir şeyler yazabilmem, oysa çok konuşabilmem.
fallik dönemden bir takıntım kaldı mı, umarım hayır.
(fallik döneme saplanan kişilerde aşağıdaki belirtiler görülebilir. Kız ya da erkek çocuğunun yetişkin yaşamda anne babadan kopamayışı, ebeveynlerden ayrılma ihtiyacı ve girişimi olunca aşırı suçluluk duyma, evlilik kararını geciktirme, bir eş seçememe, evlilik yaşamında eşi ile rahat ve mutlu olamama, anneye babaya karşı suçluluk duyma ve onlara aşırı düşkünlük gösterme, çekingen, utangaç yapı. Cinsel ilişkiden kaçınma, suçluluk, fanteziden yoksunluk, cinsel güçsüzlük korkuları, cinsel soğukluk. Bedenine aşırı düşkünlük, kendini dinleme. Bedenine zarar gelecek korkusu. Karşı cinse aşırı eleştiri getirme ve olumsuz tavırlar geliştirme ya da aşırı imrenme. Cinsel kimliğine karşı güvensizlik cinsel kimlik sapmaları, anne babalık rollerini benimseyememe. Erkek çocuklarda annelerinin yanında eşine hakaret etme ve anneye aşırı sevgi gösterimi davranışı ya da annesinin yanında eşiyle hiç ilgilenmeme)

Pazar, Ekim 21

an abstract of relations

















D: You know what I talked about with the other Grey? All the things this Grey won't let me say.

M: You can say anything to me
D: I want to marry you. I want to have kids with you. I want to build us a house. I want to settle down and grow old with you. I want to die when I'm 110 years old in your arms. I don't want 48 uninterrupted hours. I want a lifetime. See what happens? I say things like that, and you fight the urge to run in the opposite direction? It's okay. I understand. I didn't, but now I do, I do. You're just getting started, and I've been doing this for a long time. Deep down, you're still an intern, and you're not ready.
M: I'm not ready right now, but things could stay the way they are, and I can get ready...I'll get ready.
D: Things can't stay the way they are. We can still meet in the elevator, the on-call room and maybe you'll be ready. And I'll wait. I'll wait until you're ready.
M: Okay then.
D: Yeah, but what if, what if while I'm waiting, I meet someone who is ready to give me what I want from you?
M: What if you do?
D: I don't know.












Tomorrow the women who came to mourn Ultima's death would help my mother dress her in black, and my father would make her a fine pine coffin. The mourners would bring food and drink and at night there would be a long velorio, the time of her wake. In two days we would celebrate the mass of the death, and after mass we would take her body to the cemetery in Las Pasturas for burial. But all that would only be the ceremony that was prescribed by custom. Ultima was really buried here. Tonight.
// bless me ultima.

Cuma, Ekim 19

bulantı

süper geceye müthiş final, yine kimin nazarı değdi bilmiyorum.
tatlı bir ağırlığı olan kafamı yastığa bırakıyorum, makyajımı silmiş ve suçluluk duygusundan arınmışım. birazdan uykunun sıcak kollarında uyuyor olacağım derken, mide bulantısı. bereketli bir istifra. olabilir dedim pek de üzerine düşmedim, yarım saat sonra 2. atak geldi. insan vücuduna en aykırı hareket, yer çekimine karşı koyabilen bir mekanizma var içeride. dolayısıyla çok yorucu, ardından gelen üşüme terleme krizleri. derken bir baktım saat 5buçuk ve ben her yarım saatte bir klozetle samimileşmiş ve artık midemde olmayan bir şeyi çıkarmaya çalışmışım. mide asidiyle yanmışım.

nane limon. iki öğürme arasında kaynattım, kokusu yüzünden yudum bile alamadan bıraktım. emedur aradım, buldum, 10 dakka sonra çıkardım. ve sonunda pes edip eski günlerdeki gibi beni iyileştirebilecek insanın odasına girdim.
annemle babam birbirlerine sokulmuş uyuyorlar. anne dedim. babam noldu dedi, annem gözlerini açtı. ben daha nolduğunu söyleyemeden tuvalete koştum, sonrasında ise kendimi annemin ellerine teslim ettim, ye dedi yedim, iç dedi içtim.
bu bir gıda zehirlenmesi hikayesi. şu an bütün yiyecekler çirkin, bütün içkiler berbat. anneme, bana zorla yedirdiği kızarmış ekmek ve yine zorla içirdiği şekerli çay için müteşekkirim.

kaleidoscope

rakı kafası, sen kafası.
kaleydeskop gibi bakıyorsun bana, ben sana belki dürbün, sana daha yakın olabilmek için.
daha yakın olabilirmiyiz, işte istediğim bir şey bu.
aradığımızı bulduk mu?

Pazar, Ekim 14

familiar ground











how near tell me
how far?

l'eclisse













yalnızlık, modern dünyanın izolasyonu, sömürgeci batılı. afrika'ya yapılan maymunlu göndermelerin bir anda borsadaki bağırışlara dönüşmesi. sonra bir aşk, daha az ya da daha çok sevmek isteyen, ve işte bir anda kopuk kareler, hepsi bir an, bir parçası hayatın. biten ama bitemeyen bir üçlemenin, bitişi.

Perşembe, Ekim 11

gerçeğin saldırısı

















lacan'ın terimleriyle: ancak yamuk bakınca görebildiğimiz, korkup kaçtığımız, anlamlandırmaya çalıştığımız, ve yatakta huzurla uyumak için rasyonalize ettiğimiz lö reel. mediamarkt görüntülerini görünce aklıma gelmişti bu, lö reel ordaydı. günümün bir kısmını dünya güzeli birini tanımaya başlayarak, diğer kısmını said,lacan,foucault,bhabha okuyarak geçirmenin bedeli, memory strikes back, insan hafızası neleri secip saklıyor, neleri unutuyor. forget didem. bi de peter
fena halde i wanna be your dog petrelli.