Cuma, Nisan 22

Mutlak Aşk

Dinle sevgilim, uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım.
Yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman, dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı: iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sukut-u hayaller eksik olmaz! Sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle sandığımız farklı!
Muvaffak bir çift, yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan manasını taşır: çift demek, yanyana iki yalnızlık demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor! Onun için böyle bir hayatı, içine girip kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan. Uzaktaki, soyut, hemen hemen yok bir şahsı sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum. Yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır, hayalde yaşamak az evvel açıkladığım kaideye uygun olarak, onu kendine benzetmektir; yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz edebilir, ne müdehale: sevdiğini hayalinde değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok seversin, böylece denge korunmuş olur.
Sevmek! Sevmek esasında alıp başını gitmektir, sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yaklaşır, sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden yaratarak...



Atilla İlhan

Pazartesi, Nisan 18

the killing
















ortalığı sıkıcı tarihi diziler basmışken bu yoklukta indirdiğim AMC'nin yeni dizisi danimarka televizyonundan uyarlama the killing'ten memnunum. senelerimi cinayet romanlarına verip poirot ile yatıp marlowe ile uyanmamdan sebep iyi kotarılmış cinayet filmlerine/dizilerine bayılıyorum. gelsin suspense gitsin popcorn. hikayenin başlangıcı itibareyle laura palmer'ı özlemle andım. tonu ve görüntüleriyle bana seven'ı anımsattı. kasveti bir tek ekranda seviyorum, yaşasın karanlık!

Perşembe, Nisan 14

the past is a foreign country














kumun suyla son kez buluştuğu o ince çizgide yürümüştük ve sen tüm plajdaki en güzel belin bende olduğunu söylemiştin.
yalan söyleme inanırım.
yalan söyleme.
yalan söyle.

sonsuzluk ne yorucu, bir gün biteceğini bilmek neden beni hiç rahatsız etmedi? işte her şeyin bir ömrü var dedim, bitince gerisi kalp kırıklığı. değersizleştirmenin binlerce yolu var, çok kullanılmış beyaz atletini öbür gün tuvalet fayanslarını silerken görmek gibi. daha dün üzerimde, tenime yapışıktın, şimdi nereye gittin? hep zor gelen bu oldu bana. bir bağ, var bir halat ve ona baltayı saplayıp koparmak, iki yabancı olmanın konforunu asla hissedemeyecek iki yabancı olmak. başka birilerine aynı cümleleri en baştan kurmak. her şeyiyle ödünçlük üzerine kurulmuş bir sistemden verebileceğinden fazlasını beklemek naiflik değil mi?

herkes kendi var oluşundan mesul.