Salı, Kasım 27

günlerin köpüğü

















sabah 9buçuk trafiği, dur kalk dur kalk dur kalk, bir elin parmakları kadar kısa bir süre sonra otomatik bir arabaya binecek olmanın verdiği son sabırla boşa alıyorum vitesi. gece rüyamda görüyorum onu, öyle sessizce uyumuşum odasında, uyuyan beni izleyen onu görüyorum. acayip. rüyanın verdiği his tüm sabahıma yayılıyor, öğretim görevlisi kısvesiyle yine okulun basketbol sahasına park ediyorum, koşarak postcolonialism dersine giriyor, homi bhabha dedikodusu yapıp arkasından eleştiri dersi, ve etilere vınlıyorum ama yine trafik, metroyla levent, züzüyle buluşup işleri hallettikten sonra, kendimi arabaya bıraktırırken züzüye "sen şurdan ters bi dönüş yap trafikle uğraşamıycam," diyorum, ve polisle yüzyüze geliyoruz, bize "minik" bir ceza kesiyor, o arada nası oluyorsa akü bitiyor, ben yarınki sınavı ve rüyamı düşünüyorum. karnım zil çalıyor, taksimden eve uçarak geliyorum. yüzlerinin değiştiği koltuklarımızın eksikliğiyle büyüyen oturma odasından annem aç mısın diyor, karşımda bir şişe boza duruyor. vefa. leblebi ve aman tanrım tarçın. zaten herhangi bir şeyin içine tarçın koymak için sebep uydururum, işte basbayağı bir gereklilik, bir bardak bozayı kaşıklıyorum, doyuyorum. üzerine espressomu bol köpüklü yapıyor sınava çalışmamak için kendime meşgale yaratıyorum.

Hiç yorum yok: