Cuma, Eylül 19

1. raunt
























- peki kemiğin ne kadar erimiş görmek istemiyor musun hiç?

her şey 2 ay önce başladı. kanayan diş etleri, gidilen dişçi, gönderilen periodontolog. temizlenen diş taşları. 20lik dişin diş etinden kemiğe sıçrayan iltihabın kemiği eritmesi. halk arasında diş çekilmesi. çözüm: diş etleri kıtır kıtır kesilecek, ameliyatla iltihap temizlenecek, dikiş atılacak. belki 20liği de çekeriz.

bu belki 20liği de çekerize kadar, yukarda alıntıladığım soru haricinde her şey "sen ağzındaki sesleri değil müziği -bartoli- dinle" cümlesinden hareketle çok güzel. çeçilya ile beraber denizde yüzüyorum. mavi sular. dişçi koltuğunda oturan biri için gevşek bile sayılırım. 
sonra çekme işlemi, dudak yanlarına sürülen bepanten, dişi elaveyt etmeler, kerpetenle sökmeye çalışmalar. diş mi inatçı, ben mi, doktor mu. 
hala kanayan bir diş boşluğu. oldukça fazla dikiş. ağızda tampon ve kan tadı. hello, i am a vampire.


Pazartesi, Eylül 15

defter


















defter almak ve yazmamak, başlayıp da bitiremediğim defterler. bugün periodontolog randevum oncesi dnra girip kendime bir morning glory ısmarladım. küçük ve çizgili. içine kimbilir neler yazacaktım. operasyona hazırken, elektrikler kesildi, gelmedi. her şey cumaya kaldı. defterimin ilk sayfasına yazdığım cümleleri yine sevmedim, yırttım, attım. çantamdaki moleskine'in yanında sessizce dururken, yazamadığım cümleleri, kelimeleri, harfleri düşündüm.

Çarşamba, Eylül 10

too much love will kill you













dergi aşkı ölümcül olabilir, eviniz dergi ev olabilir!
sevgilim kitaplarıma "çeyiz" gözüyle bakıp mutlu olduktan az sonra dergilerle göz göze gelince korkmuştu. ki o zaman yalnızca alçakgönüllü bir dağ havası veriyordu odaya. sıra dağ olmaya başladıklarında hemen ben de korktum. eşşek gibi ağırlar bir, içlerinde asla bir daha bakmayacağım dergi sayısı bakacaklarımdan fazla iki, üstüne üstlük aşağıda annemin izleyip de bir türlü gol atamadığımız maçın truebloodın en seksi sahnelerine tecavüz ediyor olması üç derken at-atma-biraz zaman ver şıklarından oluşan çoktan seçmeli bir kendini sınama sınavına girdim. biraz vakit geçirip "bi dursun bakayım"ların içinden senelerdir biriktirdiğim vogueları da çıkardım -itiraf ediyorum, ingiliz basımları hariç- ve geriye minimal bir tepe kaldı. onların vakti gelecek mi bilemiyorum ama içimdeki arşivci ruhu aldırdım onu biliyorum.
kesilen ağaçlar mevzuna hiç girmeyelim.

Pazartesi, Eylül 8

wanna do bad things with you!























"real blood is for suckers" mottosuyla daha başlamadan kalbimde taht kuran, taze kan trueblood'ın benim gibi vampir wannabe'lerinin susuzluğunu gidereceğini düşünüyorum.

Perşembe, Eylül 4

aşk'a

sırtındaki takımadalar ezberimde, dudağındaki tek ben. 
çıplaklık hiç bu kadar saydam olmadı ne de kalbim bu kadar rahat. 

Çarşamba, Eylül 3

buradan çok uzakta


yaşarken, tam da içindeyken, uzağında durabilsem tüm bu olanların. şu anı değil de zamanı görebilsem.
nereye gitsem nafile, kaçış yok.
biraz gözyaşı, biraz hüzün. en çok korku.

şimdi karşıma çıkmanın bedeli bu.