Salı, Şubat 24

update


oskarlar istediğim sahiplerini buldu, penelope cruzun 60 senelik elbisesine biraz aşık oldum. hugh jackman'ın über yakışlılığından söz etmek isterim ama uykum var. gözlerim 0 numara. sıfır. gece uyandığınızda gören bir çift göz sahibi olmanın nasıl bir lüks olduğunu anlatmam mümkün değil. çok verimli okumalar yapıyorum, teoriyi anlayasım gelmiş, ya da gözlerim görmeye başlayınca zihnim de anlamaya mı başladı bilmem,  "ha bunun da derdi bu muymuş amaaaan," gibi yaklaşmaya başlamak ne derece tehlikesiz emin değilim. dünkü pilatese badici bi hoca girdi, bugun serap hoca yok size karın göğüs ve sırt çalıştırıcam dedi. sözünün eri biriymiş, bütün gün kendisini andım. yaparken de zorlanmadım sanmıştım. yanılgı olmayan ne var ki? en güzel geceler ve en güzel günler sizinle olsun diyor şu sıralar canım sıkıldıkça karıştırdığım şaksiper'in hamletinden bi alıntıyla "yanılgı" soruma cevap vermek istiyorum.

Doubt that the stars are fire 
Doubt that the sun doth shine 
Doubt that truth be a liar 
But never doubt that I love.
 

Cuma, Şubat 20

10 dakika - excimer lazer

10 dakikada 5.25 sağ ve 5.75 sol (evet, oha) sıfırlandı. hayatımın en uzun 10 dakikasıydı belki, ayağımda galoş saçımda başka bir galoş. soğuk bir oda, hadi yat bakalım. yüz dezenfektesinin ardından, muşambamsı bir şey yapıştırdılar yüzüme, sonra gözümün olduğu yere bir delik açıldı. göze makas yerleştirildi. artık gözümü kırpmam imkansız.  birinci gözde stresten nasıl geçti anlamadım, ikinci göz ise olduğundan çok uzun geldi, sabırsızlandım. bir de iki süreci çok farklı algıladım, doktor bunun vucudun her tarafında oldugu gibi sag ve sol gozdeki sinirlerin de birbirinden farklı oldugunu ve bunun da algımı etkilediğini söyledi. en çirkin an korneanın kesildiği an, gözde bir baskıyla beraber bıçağı görmemeniz için görüşü engelliyorlar, 20 saniye boyunca her yer karanlık, hafif bir hasiktir hissi. ben hemen sordum, görmüyorum normal di mi? biz bu anı görmeni istemiyoruz dedi hemşire. sonra lazer geldi, gözünü ayırma, çat çat çat, zaten gözümü ayırmam mümkün değil bakacak başka bir yer yok. ben o kırmızının içindeki bir çizgiye kitledim bakışımı, ama hani yüksek bir yere çıkınca insanın içinde minicik bir nokta atlamak ister ya, öyle bir his vardı, gözümü oynatmaktan korkmanın stesiyle beraber oynatma arzusu, içimden 3er 3er saydığımı fark edip şaşırdım. hafif bir yanık kokusu, ardından bol bol su, bir takım uçları pamuklu fırçalar gözümü sildi sonra korneanın takıldığını gördüm, her şey bir saniye daha net oldu, sonra yeniden bu uçlaru pamuklu fırça geldi, ardından damla damla damla ve hemen 2. göze geçtiler. kalktığımda lenssiz halimden daha net ama hala bulanık görüyordum. ilk 2 saat kötü, yanma, batma,yaşlar.üzerinden 7 saat geçti, görüntü hala az da olsa bulanık olsa da acı, yanma, batma, yaşarma sıfır.
yaşasın lazer. izlemek için link: http://www.youtube.com/watch?v=KCqqULSLczE&NR=1

Çarşamba, Şubat 18

a very long quote

“Everything is more complicated than you think. You only see a tenth of what is true. There are a million little strings attached to every choice you make; you can destroy your life every time you choose. But maybe you won’t know for twenty years. And you’ll never ever trace it to its source. And you only get one chance to play it out. Just try and figure out your own divorce. And they say there is no fate, but there is: it’s what you create. Even though the world goes on for eons and eons, you are here for a fraction of a fraction of a second. Most of your time is spent being dead or not yet born. But while alive, you wait in vain, wasting years, for a phone call or a letter or a look from someone or something to make it all right. And it never comes or it seems to but doesn’t really. And so you spend your time in vague regret or vaguer hope for something good to come along. Something to make you feel connected, to make you feel whole, to make you feel loved. And the truth is i’m so angry and the truth is i’m so fucking sad, and the truth is i’ve been so fucking hurt for so fucking long and for just as long have been pretending i’m ok, just to get along, just for, i don’t know why, maybe because no one wants to hear about my misery, because they have their own, and their own is too overwhelming to allow them to listen to or care about mine. Well, fuck everybody. Amen.”

Synecdoche, New York.

synecdoche, new york


pronounciationı hallettikten sonra [\sə-ˈnek-də-(ˌ)kē\] kaç gündür süregelen anlam kargaşasına da son verdim önce: a figure of speech by which a part is put for the whole (as fifty sail for fifty ships), the whole for a part (as society for high society), the species for the genus (as cutthroat for assassin), the genus for the species (as a creature for a man), or the name of the material for the thing made (as boards for stage). bütün - parça ilişkisine dayalı, metonymynin biraz gelişkini. artık filme hazır mıydım? tabii ki hayır.
kaufman fena halde postmodern bir yazar. thomas pynchon'ın beyaz perdedeki şekli. durmadan kendi üzerine katlanan anlatımlar. sanatçının yaratma mücadelesi, asla bitmeyecek oeuvre. midlife crisis. ölümlülüğünle yüzleşme, yüzleşememe. bütün parça ilişkisi, hayat ve hayatın yerine yaşadığımız bu parça. yılın en iyi filmi. bir daha izlenmeli.

Pazar, Şubat 15

4 göz


12 yaşından beri sürdüğüm 4 göz hayatıma - lens, gözlük, lens - cuma sabahı veda ediyorum. operasyonu defalarca okudum, yorumları da. anladığım tek şey kişi ne kadar acı çekerse çeksin bu en fazla 3 gün sürüyor, ve herhangi bir aparatsız görmenin zevki her zaman tercih sebebi. beni en irkilten bütün süreci izlemek durumunda kalmak. kornea tabakasında kapak açma bölümü ise clockwork orange. operasyon öncesi lens takmayı bırakmak gerektiğinden 8 sene sonra ilk defa gözlük taktım, inanılmaz rahatsızım. dünyanın en saçma şeyi gözlükmüş gibi geliyor şu an. cuma sünneti oluyorum kısacası.

Pazartesi, Şubat 9

remembrance of things past



and i realised the impossibility which love comes up aganist. we imagine that it has as its object a being that can be laid down in front of us, enclosed within a body. alas, it is the extension of that being to all the points in space and time that it has occupied and will occupy. if we do not possess its contact with this or that place, this or that hour, we do not possess that being. but we cannot touch all these points. if only they were indicated to us, we might perhaps contrive to reach out to them. hence mistrust, jealousy, persecutions. we waste precious time on absurd clues and pass by the truth without suspecting it.

proust

Salı, Şubat 3

III.



Bir kadın göğsünde kavuşturduğunda ellerini
Ne istemektedir.
Ne söylemektedir bir kadın.
En fazla yılanlardan istenen aşk
En çok ondan korkulur çünkü.
Eski bir dilin gizlediğini
Açıklayacak olan kalptir yine de
Taşta yer eden
Birleşmesidir ruhla yaradılışın
Birleşmesidir insanın tanrıyla o sadelikte.
Herkesin bir miracı var.
Benimki o tepelere yürüdüğümde
Bana fısıldanan sözdeydi.
Yükselişim kanatlarımı gösterdi bana
Ve olmayan isteği hatırlattı.
Ne istiyordum?
Ne istiyordum taşlarda ilerleyen yaradılıştan.
Bir işaret binlerce yıldan
Bir işaret aşk olan.

Bejan Matur