Pazar, Ekim 31

boy oh boy
show me your transparency,
leave your mystery to me.
d.
göster bana şeffaflığını,
gizemin bende kalsın
d.

O n a r ı m

Bana getirilmişti.
Kırdım. -
Nasıl oldu bilmiyorum: galiba sallantılı, dengesiz bir yere koymuşum, yeterince dikkat etmeden; sonra ters bir hareket etmişim - düştü, kırıldı...
Yeterince düşünmemiştim üstünde, demek.
Elimdeki, artık, birkaç iri parça ile birsürü ufacığıydı; bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık - öyle dağılmış duruyordu...
Tek tek bir yere topladım hepsini: Yokolmamalıydı.
Gittim, uygun bir zamk aldım.
Geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek, biraraya getirmeğe başladım: şu parça, buna uyuyor - mu; ya, bu, şuna...
Zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının; ve zamkın, tutma ve yapıştırma niteliklerini, öğrendim. Bazı parçalarsa yapıştıralamayacak kadar ufaktı; onların bulunmaları gereken yerlerde boşluklar oluştu.
Tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi. Çok uğraştım.
Sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi birşey çıktı - ve, şu tümce:-

Dikkatsizlik ederek düşürüp kırdığın - sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli- bir nesneyi, parçalarını tek tek toplayıp, dikkatle -saatlerce uğraşarak- özel olarak aldığın bir zamkla yapıştırıp onardığında, ortaya, orası burası eksik-gedik, yamru-yumru biriey çıkar - ama eskisinden de daha değerlidir artık; çünkü, şimdi, senin izlerini de taşıyordur.

Başka bir şey yapamazdım.

Oruç Aruoba // Yakın
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.

Edip Cansever - Yerçekimli Karanfil

Cuma, Ekim 29

i'm trying to land, this aeroplane of ours gracefully, but it seems just destined to crash
i'm so... completely unhealable, baby.
so broken....

Salı, Ekim 26

no i won’t interfere i’m the only sound you’ll ever need to hear
listen to my breathe so near allow me to be every noise in your ear
Bu kimin duruşu, bu sizin en gülmediğiniz saatlerde
Her cümlede iki tek göz, bu kimin
Ya da kim korkuttu bu kadar sizi
Bu nasıl sevişmek, üstelik bu kadar hızlı
Ya da tam tersine
Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmelere
Sulardan ürpermek gibi dokununca,
Ya da ben kimi sarmışım böyle kollarımla
Kime söz vermişim, biraz da unutmak gibi
Denir mi, ama hiç denir mi, iş edinmişim ben
İş edinmişim öyle kimsesizliği
Kendimi saymazsam - hem niye sayacakmışım kendimi -
Çünkü herkese bağlı, çünkü bir yığın ölüden gelen kendimi
Konuşmak? konuşuyorum, alışmak? evet alışıyorum da
Süresiz, dıştan ve yaşamsız resimler gibi.
Ne çıkar sanki sardıysam sizi kollarımla
Unutmak, belki de unutmak olsun diye mi?
Onu da tatmak gibi
Oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek
Ama gitmenin saati geldi
Kirli bir gömleği çıkarıp asmak
Yıkayıp kurutmak ister ellerimi
Su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da
Açınca camları - diyelim camları açtık ya sonra? -
Sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim
Bilirim ama çok bilirim kapadığımı
Öyle iş olsun diye mi, hayır
Bilirim içerde kendimi bulacağımı
Dışarda görüldüysem inattan başka değil
Evet, çünkü bu karanlık işime en geleni
Kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi
Oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum
Ve açıyorum bütün muslukları
Diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı
Ne geldiği, ne de gittiği yer belli
Olmuyor, gene kendimi düşünüyorum
Alıştım istemiyorum.


Edip Cansever - Umutsuzlar Parkı
it is for me the eventual truth
of that look of the lioness to her man across the nile
wanna feel my heart break if it must break in your jaws
want you to lick my blood off your paws
if you can't get here fast enough
i will swim to you
whether you save me whether you savage me
want my last look to be the moon in your eyes
want my heart to break if it must break in your jaws
want you to lick my blood off your paws
it is for me the eventual truth
it is that look of the lioness to her man across the nile
and you can't get here fast enough
i will swim to you

Cuma, Ekim 22

Pazar, Ekim 17

[after sex with Annie]
Alvy: That was the most fun I've ever had without laughing.
öncelikle nerede başlayıp nerede bitmen gerektiğini bileceksin. ihlal edilen sınırlarınla yaşayanın hiç de "sen" olmadığını. başka birinin asansör boşluğunda yitip gitmene değip değmeyeceğini. düşüneceksin.
how happy is the blameless vestal's lot! the world forgetting, by the world forgot. eternal sunshine of the spotless mind.

Perşembe, Ekim 14

yazmasam deli olacaktım - sait faik
deli olmasam yazmayacaktım - didem k.

Çarşamba, Ekim 13

pipo

[dün gece rüyamda seni gördüm. ben kördüm, sen de bir pipo. pipoyu içen bir kadın gördüm ama kördüm, bu mu libido?]
gelgitlerin azaldı, gitlerin çoğaldı. sabah geri geldin. bir şarkı ve rüyamı hatırladım. seni hatırladım.
put the car in reverse
and come back to me
without you this house
is a hearse without wheels
you can't work out which cringing which cringing feels worse
when i touch you like this on the place that it hurts...
yerin dolduralamaz söylemini kişiselleştirdim. anonim duyguları aşırı yorumlamadan sözün benim için ifade ettiği şey şu: senin için kalbimde açtığım kusursuz daire gittiğinde herhangi bir delik, çünkü sen o daireye hiç uymayan bir kare, içinden geçip giderken benim sana senin için ayırdığım yerin doldurulmuş olması illüzyonuyla yaşadığım sevinç ve geriye kalan ben ve delik ve dairenin tüm kusursuzluğuyla doldurulamaması.
then i whispered quite nicely quite rightly
i can make you feel good you can make me feel bad
i'll never get you back so you'll never feel sad.
delik daire boşluk yer
kendine döndü.
küçüldü.




Pazartesi, Ekim 11

while i'm alone and blue as can be
dream a little dream of me
'Who is it that is addressing you? Since it is not an author, a narrator, or a deus ex machina, it is an I that is both part of the spectacle and part of the audience, an I that, a bit like you, undergoes its own incessant violent reinscription within the arithmetical machinery. An I that functioning as a pure passageway for operations of substitution is not some singular and irreplaceable existence, some subject or life. But only rather moves between life and death, between reality and fiction. An I that is a mere function or phantom.'
JACQUES DERRIDA
DISSEMINATION
bir yildiz daha kaydi
]de[ead]rrida[

Cumartesi, Ekim 9

berna'ya

kelimelerim biraz kayıp olsa da...

iyi ki doğdun.
ne güzel bir kadın oldun.

ha bi de dünden aklımda kalanlar:

yalnız benim için bak yeşil yeşil.
hani o saçlarına taç yaptığım çiçekler.
ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül.
seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde.

elveda meyhanci, artık kalamıyorum.

you can always say you did no major harm you can always that summer had its charm and that you did no major harm oh, spare me if you please sick, tired and sleepless with no one else to shine for

Cuma, Ekim 8

about this

My day is here again
There is a thing i need to know
Is there a part of you that wants to come?

Perşembe, Ekim 7

the best revenge is living well - seinfeld

There is probably no more terrible instant of enlightenment then the one in which you discover your father is a man - with human flesh --- from "Collected Sayings of Muad'Dib" by the Princess of Irulan.

dune duası

//i must not fear. fear is the mindkiller. fear is the little death that brings total obliteration. i will face my fear. i will permit it to pass over me and through me. and when it has gone past i will turn the inner eye to see its path. where the fear is gone there will be nothing. only i will remain. //

bu sabah yağmur var istanbulda

öndeki arabanın kırmızıları uzaktaki bir adanın ışıkları olabilecek kadar yağmurlu hava.

Çarşamba, Ekim 6

mademoiselle

{i am at your feet god i want you so badly }

birinin kişisel yazılarını okumak ne kadar sıkıcı olabiliyor bazen.
heyecanlanabileceğim tek kelime yok.
ve tomris uyar ın güncelerini okumak nasıl doyurucu bir his yaratıyor
zihnimde.
Ein Mann, der Herrn K. lange nicht gesehen hatte, begrüsste ihn mit den Worten: "Sie haben sich gar nicht verandert." "Oh!" sagte Herr K. und erbleichte. - Bertolt Brecht
yeni ülkeler bulamayacaksın,
başka denizler bulamayacaksın.
bu kent peşini bırakmayacak.

captain badass

departure and worry still shakes me
resistance failed and friendship failed
as lovers we did not fail
brown eyes your pulse is getting hotter
brown eyes your pulse is getting quicker
quote captain badass,
"i am setting your heart on fire
so when you leave me i will burn on in your soul".
you won't have to think twice
if it's love you will know
we get no second chance in this life
so a hot pulse is alright so a quick pulse is alright
so a hot kiss is alright so a long kiss is alright
so a long night is alright and
all night is alright
there ain't no contest against the final day
we'll rise above us either way
we're either greeted by life or its reverse
then each day greeted by fortune or its reverse
will you stand up for your one chance
will you stand up for love
we get no second chance in this life
you won't have to think twice
if its love you will know

Pazartesi, Ekim 4

kablolar uyusun

whatever you say it's alright
whatever you do it's all good
whatever you say it's alright
silence is not the way
we need to talk about it
if heaven is on the way
we'll wrap the world around it
if heaven is on the way
the same thing that blew us together might blow us apart so keep a piece of me precious and close to your heart

Cumartesi, Ekim 2

le freak, c'est chic.

"it seems to me i will always be happy in the place where i am not," Baudelaire.
"it seems to be i will always be with me, living the luxury," didem

iyi ki doğdum.
One day in the park
I had quite a surprise.
I met a girl
who had many eyes.
She was really quite pretty
(and also quite shocking!)
and I noticed she had a mouth,
so we ended up talking.
We talked about flowers,
and her poetry classes,
and the problems she'd have
if she ever wore glasses.
It's great to now a girl
who has so many eyes,
but you really get wet
when she breaks down and cries.