Pazartesi, Mart 31

yeni başlayanlar için romantizm

romantizm inanılmaz sıkıcı olduğundan heralde (romantik şiiri alıp romana vurmak, kenny g duyunca kulaklarımdan kan gelmesini istiyorum da diyebilirim) eğlenceli bir hale gelince seviyorum. evet.
neyse bugün sliding doors u uzun zamandır ihmal ettiğimi fark edip izledim. sonra da sevdiğim romkom high fidelityden esinlenip bir liste yapmak istedim, yapıyorum. i.e. yarın eleştiri sunumum var nereye kadar kaçabilirim, deneyip görelim.
1- 4 weddings and a funeral
2- pride and prejudice - bbc version
3- pretty woman
4- high fidelity
5- when harry met sally
6- bridget jones' diary
7- as good as it gets
8- groundhog day
buraya kadar kaçabiliyormuşum.

Pazar, Mart 30

le reel/the aleph

On the back part of the step, toward the right, I saw a small iridescent sphere of almost unbearable brilliance. At first I thought it was revolving; then I realised that this movement was an illusion created by the dizzying world it bounded. The Aleph's diameter was probably little more than an inch, but all space was there, actual and undiminished. Each thing (a mirror's face, let us say) was infinite things, since I distinctly saw it from every angle of the universe. I saw the teeming sea; I saw daybreak and nightfall; I saw the multitudes of America; I saw a silvery cobweb in the center of a black pyramid; I saw a splintered labyrinth (it was London); I saw, close up, unending eyes watching themselves in me as in a mirror; I saw all the mirrors on earth and none of them reflected me; I saw in a backyard of Soler Street the same tiles that thirty years before I'd seen in the entrance of a house in Fray Bentos; I saw bunches of grapes, snow, tobacco, lodes of metal, steam; I saw convex equatorial deserts and each one of their grains of sand; I saw a woman in Inverness whom I shall never forget; I saw her tangled hair, her tall figure, I saw the cancer in her breast; I saw a ring of baked mud in a sidewalk, where before there had been a tree; I saw a summer house in Adrogué and a copy of the first English translation of Pliny -- Philemon Holland's -- and all at the same time saw each letter on each page (as a boy, I used to marvel that the letters in a closed book did not get scrambled and lost overnight); I saw a sunset in Querétaro that seemed to reflect the colour of a rose in Bengal; I saw my empty bedroom; I saw in a closet in Alkmaar a terrestrial globe between two mirrors that multiplied it endlessly; I saw horses with flowing manes on a shore of the Caspian Sea at dawn; I saw the delicate bone structure of a hand; I saw the survivors of a battle sending out picture postcards; I saw in a showcase in Mirzapur a pack of Spanish playing cards; I saw the slanting shadows of ferns on a greenhouse floor; I saw tigers, pistons, bison, tides, and armies; I saw all the ants on the planet; I saw a Persian astrolabe; I saw in the drawer of a writing table (and the handwriting made me tremble) unbelievable, obscene, detailed letters, which Beatriz had written to Carlos Argentino; I saw a monument I worshipped in the Chacarita cemetery; I saw the rotted dust and bones that had once deliciously been Beatriz Viterbo; I saw the circulation of my own dark blood; I saw the coupling of love and the modification of death; I saw the Aleph from every point and angle, and in the Aleph I saw the earth and in the earth the Aleph and in the Aleph the earth; I saw my own face and my own bowels; I saw your face; and I felt dizzy and wept, for my eyes had seen that secret and conjectured object whose name is common to all men but which no man has looked upon -- the unimaginable universe.

Borges

Çarşamba, Mart 26

bıdı

(cicim ayları is officially over, ben de amma çok mıymıy aşk anlatmışım, aşkı biraz paranteze almak lazım.)

bir şeyi yapıyor olmaya ikna olmamak, mesela vejeteryansın ve vejeteryan olmak için 100 sebep bulup yazıyorsun, sayıyorsun ama bunu niye yapıyorsun, yapma, ye işte eti orta pişmiş, kanı gitmemiş. veya işte stupidly in love biri sorabilir beni sevmek için 5 sebep say diye, bu soruyu duyduğun anda neden sevdiğini ciddi ciddi düşünebilirsin artık. sen, sen, sen. kimle konuşuyorum, kendimle. retorik sorular. entelektüel endişeler: film festivali için 3 tanecik bilet aldım, oysa hiç almamaya karar vermiştim. bu film izleme kaygısı beni cidden çok yoruyor, bir süre sonra filmi izlemiyorum, görevini yerine getirmiş olmanın verdiği huşuyla bir kağıda çentik atıyormuşum gibi oluyorum veya -dum. olmasın diye uğraşıyorum. tabii gidip bilet kalmadığından avucunu yalamak bu sinema delisi şehirde çok mümkün. bugün hava çok sıcak ve serindi aynı anda. lodosun verdiği uykunun ilk dersin ninni dinliyorum aldanışıyla birleşince diğer derse gitmeden tramvaya binip sirkeciye gittim. tramvay deneyimi travmatik oldu, unutmak istiyorum. yaşasın kişisel arabalar, yaşasın trafik. her neyse borsa da güzel mamalar yedim sonra da biraz dükkan gezerken ali muhiddin hacıbekir le göz göze geldik. sonra içerdeydim, sonra lokum alıyordum: kahveli, zencefilli, naneli, ve tabii tarçınlı. pişmaniye onu almam için yalvardı, almadım, pişmanım. badem ezmesinden bahsetmeyelim bile.

Pazar, Mart 16

lö lost

ejderha yılı 2000. panda bir flashback.
alnımdaki lost sancılarını siliyorum.

fin

"Hayatınıza yeni ve lüzumsuz insanlar dadanıyor. Ortak geçmişiniz ve hiçbir şeyiniz olmayan insanlar. Sizi tanımayan; tanımasına imkân ve ihtimal olmayan insanlar. Bence bir insanın hayatına otuz yaşından sonra yeni insan girmesi, inanılmaz güç.
[...]
Bu ne mene bir konfordur insan hayatında. Avucunun içi gibi bildiğin insanlarla konuşmak, onlarla olmak. Yeni insanlarla bitmek bilmeyen engebeler, güven sınavları, yanlış anlamalar, anlaşamamalar; bir dolu iletişim sorunu... Otuzundan sonra olmuyor, çekilmiyor.
Herkesin hayatında vakit hırsızları vardır. Bir bakarsınız telefon etmiş ve temiz bir yarım saatinizi göz göre göre araklamışlar. Konuşmanın özeti şudur: NE KESTİN KOÇ, NE YEDİN HİÇ. Hayatınızda biri vardır: Bir sevgili, bir koca, bir 'karşı' cins olayı. Didişe didişe bir haller olursunuz.
Yaşam enerjiniz bilekleriniz kesilmiş de, toprağa akıyorcasına, ruhunuzun damarlarından çekilir gider. İnanılmaz bir negatiflikle baş etmek durumunda kalırsınız. Gözünüzün ışıltısı kaybolur, ruhunuz daralır çeker. Münakaşadan geçilmemektedir ortalık. Birbirinizin cinini tepesine çıkartmaktasınız.
Beraberliklerin iptila yaratan bir yanı da var. Tabii güç, bir ilişkiyi koparıp atmak.
Ama olan size olur. Keyif almak nedir hayatta, unutur gidersiniz. Tüm yaşam enerjiniz kubura boşalmakta gibidir; kanalizasyonlardan akıp gitmektedir.
Bir bahar temizliği için çanlar çalmakta.
Lüzumsuz insanları kapının önüne koymak için.
Onlarla geçirdiğiniz zaman zarfında, vakit kaybettiğinizi hissettiğiniz herkes fuzulidir. Hayatınızda 'fuzuli işgal' yapmaktadır. Masayı doldurmakta; ama sizi aç bırakmaktdır. Ruhunuzu didip enerjinizi yok etmektedir.
Sizi sıkanları, anlamayanları, alışamayanları, yeni olup da yoranları, okuyamayanları, yol yakınken kapının önüne koyun."

Perihan Mağden

Pazartesi, Mart 10

bobo hobo

hobi. söylenişi bile bir saçma. hobi hobi hobi. etimolojisine bakalım: hobby ingilizce küçük at ya da midilli demekmiş, zamanla çocukların oyuncak atına ve oradan da sevilen boş zaman aktivelerine verilen isme dönüşmüş. bir yere varmayan aktivite diye not düşülmüş.
geçen hafta cian ve ipiyle yürürken insanlar ve hobilerinden söz ediyorduk, ipi "böyle şeyler yapmayan bi biz varız," dedi.
düşündüm, en büyük hobim saç uzatmak. sinema müzik kitap bir hobi olamaz, olmamalı, beni ben yapan şeyler karakteristiğim olabilir, üzerime eklenmiş bir parça değil.
neyse, hobi bobi derken pazarımı hobisi olan biriyle geçirmenin ağırlığı altında ezildim. "off road" bunlardan biri. diğerleri motor, scuba, yelken, surf ve kesin benim bilmediğim ve düşüncesi bile yoran aktiviteler. hobisi olan sevgilim var diye hava da atıyorum üstelik. nasıl biri sorusuna hobileriniz nelerdir sorusuna verecek cevabı olan biri diyebilirim mesela. oh tanrım.
neyse işte bindik 4x4e, ağvaya gidiyoruz, yolda yeşillik ve tepelik alan görürsek girip bence son derece anlamsız şeyler yapıyoruz. ki aslında eğlendim de, itiraf etmeliyim. pazar günlerini yasta geçiren ben için çok renkliydi ve hobiliydi.

anladım ki hobi fobim var, korkuyla mücadelede büyük adım.

Perşembe, Mart 6

the best part of a kiss, I think, is when you see that head coming towards you and you know that you're going to be kissed. that moment just before is so exquisite.

the portrait of a lady.