Perşembe, Ağustos 27

med-cezir

gidip gelen sular. reflü.
filmi geriye saralım, 10 gece önce, bodrum marinada, teknedeyiz. marina yat kulüpte fatih erkoç şarkı söylemekte. mideyi sünger pizza'da doldurmuş, üzerine 1buçuk saat kadar yürümüşüz. mecburen fatih erkoç dinleyerek uyuycaz. haydi üçgen yatağa. göğsümde bir batma. kalp ağrısı. kalbim ağrıyor diye düşündükçe artan nabız, 70-80-90. sağa döndüm olmadı, sola döndüm olmadı. oğuzu da huzursuz ederek kalktım. nefes alınca ağrıyor mu, kolunu kaldırınca ağrıyor mu, hayır sağa bakınca ağrıyor mesela. bu kadar saçma bir acı yok, çünkü tarifi yok. babam da kalp krizi öncesi tarif edemediğim bir ağrı dememişmiydi? neyse uyuyalım, sabah hala hayattaysam, görüşürüz.
kötüler ölmüyor tabii. acı yerli yerinde, yanında bonus mide bulantısı, tekneden mi sıcaktan mı kalpten mi? cevap hiçbiri.
bugün o ağrı yeniden göğsümü sıkıştırınca ve bu sefer ağzımdan çıkardığım sayısız hava baloncuğunu, ağrıyla beraber yanmayı, arada gidip gelen bulantıyı anneme anlatınca teşhisi koydu: reflü.

Pazartesi, Ağustos 3

Kendisine Dönük İroni: Dokunup Geçme Sanatı


[...]
Kuşkusuz dört bir yanımızda oyunlar dönmekte... Bu güldürüye daha nasıl katlanabiliriz? Sahte inciler gerçeklerinin tıpkısı oldu, robotlarla canlıları ayırmak olanaksız; birbirinin yerine geçebilen şeylerle alay edilmesi hiçbir şeyin yerinin doldurulamaz olmadığını kanıtlıyor sanki. İroni çoğulluğun keşfinin bize esinlediği hafif melankolik sevinçtir; duygularımız, düşüncelerimiz olduklarını düşündükleri noktadan daha aşağılarda yakınlıklar kurmak, zamanın ve uzamın içinde çoğunlukla birlikte yaşamak için o derebeylerine yaraşır yalnızlıklarından vazgeçmeliler; yenilikler eskiliklerini itiraf ediyorlar ve naiflerin kafa karışıklıklarına dönüşüyorlar; evren canlanıyor ama özgülük köreliyor; dünyada hem daha çok çeşitlilik hem de daha az tutku var. Birçok saltığa birden hayranlık duyulamaz, insan birçok kadını birden sevemez; sosyeteden biri gibi, üç yüzü yakın, beş yüz arkadaşı olamaz, böylesi şaşkınlık verici bir bolluk duygunun gizemine ve gizin ciddiyetine hakarettir. Dolayısıyla, içtenlikle adalet arasında bir seçim yapmak gerekir. İronileştirmek adaleti seçmektir. Tanıklar, bizlerle alay edecek toplum, gözlerini üstümüze dikmiş geçmiş ve gelecek; onlar da kendi dileklerinin yerine getirilmesini bekleyen, içimizdeki başka bölgeler, çevremdeki sayısız ben-olmayan geliyor akla. Artık bırakmasınlar beni şu anla baş başa: o egemen anla, burada ve şimdi olanla; an zamanda ve uzamda bir nokta artık sadece. Yazık! Neden hem akılcı hem de tutkulu olamıyoruz?

Vladimir Jankélévitch / Cogito -YKY