Perşembe, Şubat 28

beni bu güzel havalar

tabii ki hasta etti. boğazım öyle ağrıdı ki viksi içeri sürmeyi bile düşündüm. neyse ki yoğun ıhlamur-zencefil-bal ve pastile maruz kalınca yumuşadı eşşek. ama öyle bir ağırlık var ki üzerimde, sanki bu harekatı bana düzenledi teseka. şımarabileceğimi sandığım merci ise ince giyindiğim üzerine gereksiz uzun bir konuşma yapıp şefkatin yanından bile geçmedi. insanların kışlık giyinme alışkanlıkları yüzünden olan bana oldu: ben boğazlı kazak giyince boğazlanıyormuş hissi yaşadığımdan, kazak üzerine paltomu giyerim kaz tüyü, kaslı bir görüntü elde ederim -bu da asla şık olmamayı gerektirir- her neyse, bu şımarma merci ise sabah uyandığında üzerine bir şey giymeyi akıl eden ve başaran biri, buradan günlük soğuk hava koşullarıyla ne kadar iyi mücadele ettiğini anlayabiliriz. onun koşullandırmasıyla bile hasta olmuş olabilirim "üşüyceksin, hasta olucaksın." evde annemi bırakıp babamla date ediyorum sanki.
bu son cümle beni irkiltti -erkekte babayı aramak. ben gidip iyileşeyim.

Pazar, Şubat 24

eat me

grimm love: yemek ve yenmek istemek üzerine bir film. yalnızlığımı ne kadar sağlıklı geçirmiş olabilirim. the bachelor: 25 -sayıdan emin olmamakla beraber- kadın -bir kısmının kız olduğundan şüpheleniyorum- ve bir elicıbıl bekar. kızların hepsiyle öpüşüp koklaşıp içlerinden biriyle nişanlanacak ve bizden de samimiyetsiz aşklarına inanmamız beklenecek. sabredip izledim final bölümünü, güller, pırlantalar, öpüşmeler, aileyle tanışmalar, sonra karar verdi bekarımız, ki tahmin ettiğim kızı seçti, diğerinin kalbi paramparça.
bu dünyanın en çirkin ülkesinde yaşanırken başka bir ülkede biri diğerini yiyor. bense onu ne yemeyi ne de samimiyetsiz bir aşkla tüketmeyi istiyorum.

Cuma, Şubat 22

Perşembe, Şubat 14

13 şubat

"güller sana."
minik bir kart, içinde ismin.
öğretilmiş romantizm der geçerdim eğer dün bugün olsaydı.
romantik olamayan ben, romantik ve komik sen.
seni bugün kimseler görmeden seviyorum.

Salı, Şubat 12

portrait of the artist as a young bitch

Fahişelik, "çift üç kişiden oluşur" sözünün altını çizercesine, bilinen en eski kurumlardan biri. Çift olmak için “biz”i ötekilere karşı bir arada tutan bir meseleye sahip olmak gerek. Bunu kaybeden çiftler çocuk yapmaya girişirler, ötekinin kendisi ne kadar çocuğunuz olabilirse o evlilik de o kadar süre kurtulmuş olur. Buradan hareketle en samimi ilişkiyi “düzüş kankamız”la kurmuyor muyuz? İlişki olması için bir meseleye sahip olmadığımız biriyle herkesten gizli, sadece çıplakken görüşmek.

Fahişeliğe geri dönersek, erkeklerin “gerçekten” tekeşli olması bir fahişeyi gerektiriyor. Yani her evli kadın, bir yerlerde bir fahişe yaratıyor fark etmeden. Buradan kıskançlığa, terk etmeye, olmamış gibi davranmaya, göz yummaya giden yolları çatallanan bir bahçeye giriyoruz.
Henüz bu bahçeye girmeden sözümü söylemek istiyorum: yatakta orospu olmayı öğrenin.


not: bu yazı kadın tekeşliliği de facto bir gerçeklikmiş gibi davranmaktadır.

Cumartesi, Şubat 9

I was feeling pretty good thought I finally understood
how to be free, free, free, free like the birds, like the bees
like the wind in the trees so I went out on a limb
thinking maybe we could swim into the river of light
into the ocean of pain where angels get their wings
where babies get their names

I wonder if you were aware

how much you rock my boat

fiziksel değiş tokuş





















aramızdaki
kimyasallar.

Salı, Şubat 5

aşıksın


belirsizlik güvenli bir yerdir, ki her şey en kesin olduğunda bile belirsizdir. hayatımın en güvenli zamanlarını yaşıyor olmalıyım. bilmiyorum, soramıyorum, neden soramadığımı hiç bilemiyorum. hiç yaşamadığım bir şey yaşıyorum, bu demek değil ki müthiş, sadece değişik. adaptasyon sorunu, ki adapte olmalı mıyım, oysa o ne kadar rahat, benim taşikardim tutmuş ellerim ter içinde, kapıyı elinde bir tornavida ve kotunun altındaki o güzel çıplak ayaklarıyla açıyor. sana portakal suyu sıktım, mutfakta, biraz işim var, geliyorum. peki. az sonra bir şeyler anlatıyorum, dinlenmediğimi hissedip dinlemiyorsun ki neden konuşuyorum diyorum, içeri girdiğimden beri kurduğum cümleleri sırasıyla saymakla tehdit ediyor. biz neyiz bilmiyorum. biz bir şey olmalı mıyız bilmiyorum, ismini koymak mı gerekir her şeyin bilmiyorum, gün içinde kafamda kurduğum kurguları akşam tek bir cümleyle silebilmeni izliyorum, ben hiçbir şey yapmıyorum, sen hiçbir şey yapmıyorsun, biz sadece oluyoruz.
kendimi hiç bu kadar sağlıklı hissetmemiştim.