Cuma, Eylül 11

moda

benim için bir semt ismi. herkes için değil tabii. ülkemde özellikle son yılların pompalanan değerlerinden biri. "modadan anlamak ama takipçisi olmamak", "moda ne derse onu yapmak", "moda blogu açmak", "moda dergilerinde çalışıyor olmak", "sokak modası" "kıyafet bir iletişim biçimi": bunlar çok moda kavramlar. ece sükan her açılışta deri minik etek giyip bacak boyu veriyor ve türkiyenin senelerdir arayıp da bulamadığı wintour'unun nihayet bulunduğu düşünülüyor. ya da aman allahım vog türkiyeye geliyor, artık huzurla ölebiliyoruz. bahsettiğimin giyinmeyi sevmekle, moda dergisi alıp seksin on altın kuralını okuyarak vakit öldürmekle ilgisi yok. bu insanlara bir şeyler olmuş. (sex and the city nin bunda bir rolü olduğundan şüpheleniyorum) birileri nasıl giyinilmesi gerektiğini bildiklerine karar vermişler, birileri ona çok farklı zevklere sahip olduğunu söylemiş ve kendilerine bir misyon belirlemişler. jenerasyonumun çoğu düşkünlüğünü anlamadığım gibi bunu da anlamıyor, "ortaokuldayken nietzche okuyordum, nirvana dinliyordum, kırmızı siyah çizgili kazağım vardı" kabilesinden olduğum için 2 şort 1 gömleğin peşinden koşacak bu kadar enerji nereden çıkıyor diye merak ediyor, o enerji bir yerde biriktirilse dünyanın enerji açığı kapanırdı biz de rahat ederdik diye düşünüyorum. bu yüzdendir ki modadan başka derdi olmamak bana biraz avam, biraz sarışın bir uğraş gibi geliyor. moda sanattır, bıdıdır filan diyen çıkacaktır kesin. o şahsın tez zamanda bir moda blogu olsun, "elbise:topshop, ayakkabı: marc jacobs, çanta: tokyoda bir sokak pazarı"ndan başka bir cümle kuramasın istiyorum.

bana yine esmer günler düşüyor, bu gece bolano'yu bitireceğime söz veriyorum.




Hiç yorum yok: