Pazartesi, Ağustos 30

- what happened to you?
- i'm not finished... //edward scissorhands.
23,5 cm

bir uçurumun dibine uzun uzun ve dikkatlice bakarsan, uçurum da senin içini merak eder, senin gözlerinin arkasında neler olduğunu görmek ister... bazı uçurumlar cesurdur. ilk hamleyi o yapar ve seni yanına davet eder. nietzsche.

Pazar, Ağustos 29

i take 1 1 1 cause you left me
and 2 2 2 for my family
and 3 3 3 for my heartache
and 4 4 4 for my headaches
and 5 5 5 for my lonely
and 6 6 6 for my sorrow
and 7 7 for no tomorrow
and 8 8 i forget what 8 was for
and 9 9 9 for a lost god
and 10 10 10 10 for everything everything everything everything

Cumartesi, Ağustos 28

gülüşünün düştüğü yer
ne kadar derin?

gözlerinin dokundukları
değiştiriyorlar mı renklerini hala?

Cuma, Ağustos 27

boredom
ülke - cemal süreya

saat çini vurdu birden: p i r i n ç ç ç
ben gittim bembeyaz uykusuzluktan
kasketimi eğip üstüne acılarımın
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. mavi.
birtakım genç anneleri uzatırdı bir keman
sen tutar kendini incecik sevdirirdin
bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa

yalnız aşkı vardır aşkı olanın
ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutmadım
çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
dostum olan ellerini unutmadım
karım olan karnını ve önlerini
orospum olan yanlarını ve arkalarını
işte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
nasıl unuturum hiç unutmadım

kibrit çak masmavi yanardı sesin
ormanlara ormanlara yüzünün sesi
en gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma
şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın
soluğu kesen ağulayan ormanlarında
yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı
ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında
karadeniz'e karışırdı ordan akdeniz'e
ordan da daha büyük sulara

geceyse ay hemen tazeler minareleri
kur'an sayfaları satılan sokaklardan
ölüm bir çeşit sevgiyle uçar
ölüm uçar çocuk yüzlere
ben o sokaklardan ne kadar geçtim
damağımda dilinin yosunlu tadı
önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
birtakım tavşanları andıran birtakım su hayvanlarını
pazar pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini
yani salı çarsamba perşembe cuma cumartesi

bir başak ufak ufak bildirir konya'yı
o başakta o konya'da seni ararım
ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
para basma yetkisini fırat'ın suyunu palandöken'i
erzincan'ın düzünü asma bahçelerini babil'in
antalya'nın denizini o denizin dibini
beş türlü yengeç yaşayan sularında
çağanoz adi pavurya çingene pavuryası ayı pavuryası bir de çalpara

bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
yokluğun gayrı şuradan şuraya geldi
bir günler şölenlerle egemen ülkende
şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor
n'olur ağzından başlayarak soyunmaya
bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme
çık gel bir kez daha yıkıntılardan
çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat

Çarşamba, Ağustos 25

çarşaf konusunda bir takıntım var. eğer çarşaflar yeni değişmişse ben de o gün yatmadan yıkanmış olmalıyım. aksi takdirde kendimi yatağa layık hissetmiyorum. sırf bu yüzden yorganın üstünde filan uyuduğum oluyor. bugün deniycem - kirli ben temiz çarşaf - ı. dünya tarihinde sevgilisine yıkanma diyen en azından bir kişi olmuş. kirlenmek güzel filan hem evde omo kullanıyoruz. her şey kontrol altında.
bir de şimdi şeye taktım, hepimiz çikolata filan seviyoruz kendimize göre ya. ne zaman bu muhabbet dönse özellikle kadınlar arasında nedense çikolatayı en çok ben seviyorum ay şu kadar yiyorum aman nutella kavanozunu bitiriyorum, sen ilk ne zaman nutella yediğini hatırlıyor musun ben hatırlamıyorum (evet bu cümleyi ben kurdum), gibisinden bi hava eser. o hava estiğinde ben de esmek istiyorum artık. çikolatayla güç yapılmaz. yeni tag line ım bu.
bi de bi radyoda kaçırdığınız şarkılar diye bir program yapasım var. ama yapamıycam o yüzden daha fazla uzatmadan yatağa uzanıyorum.
cemal süreya - her okuyuşumda şair olma istencimi çoğaltan.

aşk
şimdi sen kalkıp gidiyorsun. git.
gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. gitsinler
oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
oysa allah bilir bugün iyi uyanmıştık
sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin
sırf onaydı,
bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
sanki hiç olmamıştı
oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi,
güzel laflı istanbullular
şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi ki sevmek
ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken bıraksalar
gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik
oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı
memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik.

19:58 güneş batım ezanının okunma saati (bunun özel bi adı olmalıydı).
bi dönüm noktası olsa da dönsem diyorum artık.

Salı, Ağustos 24

hayatların parçalanması sırasında ben yoğunlaşmayı tercih ettim... Benim sadece bir hayatım var ve beni ilgilendiren tek şey, onun pırıl pırıl olmasını sağlamak.. / djian - betty blue

neler neler oguzcum neler neler

seni yolcu edemedim
ama ama ama-

içimde bi his var ama...
güzel ama yapmasak...
oraları bilirim ama, gelirim ama...
fazla kalmasak...
bu aşk bizi götürür ama, süründürür ama...
fazla takmasak.
soruları severim ama..
cevaplarım ama...
sağlama yapmasak.
bilsek, böyle sormasak.
gitsek, ama varmasak...
yansak ama yakmasak...
gitsek öyle durmasak..


Cumartesi, Ağustos 21

love, i'm tired of nostalgia
it's just trapped imagination
i'm happy with right now
no, it's not that i'm afraid of something i may find
it's just all those designs we put on everything
love, it's my philosophy,
when i believe in you i believe in me
if i'm accepting you, you're accepting me
kirpik budalasi
you are hardcore, you make me hard.

Cuma, Ağustos 20

in too deep
cant find the bottom
it ain't gonna hurt now
if you open up your eyes
you're making it worse now
everytime you criticise
i'm under your curse now
but i call it compromise
i thought that you were wise
but you were otherwise

komiklikler şakalar

mesela uyandım ve süper taze portakal suyu bi gün limonata gibi bir hava. ben de karamel gibiyim yoğun ve bronz yanmış ama tatlı. (cihan seni özledim pislik bugün artık görüşsek) hiçbişeye yetişmek zorunda hissetmediğim, her şeyin beni beklediği benim için olanın yanımdan geçip gitmeyeceği haleluja filan zamanlardayım.
x = sen her istediğini alır mısın?
d = sen her aldığını ister misin?




Çarşamba, Ağustos 18

el vino dan önce

-bodrum bodrum-

-ay çok terledim
-ben de
-yorgunluktan mı yoksa sıcaktan mı uyuyamasam kararsızım
-tamam didem tek gece, dayan
-yatak da yarım kişilik
-...
-neden yarım kişilik anladım aslında. şimdi o kadar sıcak ki, bi de yatakta dönersek terleriz diye düşünülmüş. dönme ki terleme. bir temenni fişi.
-güldürme, terliyorum.

Pazartesi, Ağustos 16

yine sana dair

sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
sende uzaklığı,
sende, ben, imkansızlığı seviyorum.
güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin.
sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
fakat asla ümitsizliği değil...

n.h.

kim olduğunu bilirsin sen

bang bang, you shot me down bang bang, i hit the ground bang bang, that awful sound bang bang, my baby shot me down.

günlerin fon müziği

es la historia de un amor, como no hay otro igual, que me hiso comprender, todo el bien, todo el mal. que le dio luz a mi vida, apagandola despues, ay! que vida tan obscura, sin tu amor no vivire.

the bell jar

I saw my life branching out before me like the green fig tree in the story. From the tip of every branch, like a fat purple fig, a wonderful future beckoned and winked. One fig was a husband and a happy home and children, and another fig was a famous poet and another fig was a brilliant professor, and another fig was Ee Gee, the amazing editor, and another fig was Europe and Africa and South America, and another fig was Constantin and Socrates and Attila and a pack of other lovers with queer names and offbeat professions, and another fig was an Olympic lady crew champion, and beyond and above these figs were many more figs I couldn't quite make out. I saw myself sitting in the crotch of this fig tree, starving to death, just because I couldn't make up my mind which of the figs I would choose. I wanted each and every one of them, but choosing one meant losing all the rest, and, as I sat there, unable to decide, the figs began to wrinkle and go black, and, one by one, they plopped to the ground at my feet.

Cumartesi, Ağustos 14

yanlış mı aklımda kalmış acaba
muhabbet sokağı numara 90
boşa mı gidecek bu kadar çaba
içim ürperiyor ya evde yoksan
see you all from time to time
isn't it so strange
how far away we all are now
am i the only one who remembers that summer