Perşembe, Nisan 14

the past is a foreign country














kumun suyla son kez buluştuğu o ince çizgide yürümüştük ve sen tüm plajdaki en güzel belin bende olduğunu söylemiştin.
yalan söyleme inanırım.
yalan söyleme.
yalan söyle.

sonsuzluk ne yorucu, bir gün biteceğini bilmek neden beni hiç rahatsız etmedi? işte her şeyin bir ömrü var dedim, bitince gerisi kalp kırıklığı. değersizleştirmenin binlerce yolu var, çok kullanılmış beyaz atletini öbür gün tuvalet fayanslarını silerken görmek gibi. daha dün üzerimde, tenime yapışıktın, şimdi nereye gittin? hep zor gelen bu oldu bana. bir bağ, var bir halat ve ona baltayı saplayıp koparmak, iki yabancı olmanın konforunu asla hissedemeyecek iki yabancı olmak. başka birilerine aynı cümleleri en baştan kurmak. her şeyiyle ödünçlük üzerine kurulmuş bir sistemden verebileceğinden fazlasını beklemek naiflik değil mi?

herkes kendi var oluşundan mesul.