Cuma, Kasım 27

twilight ateşi


ilkini "neden kıyamet kopmuş görelim" diyerek rahmetli mininova'dan indirip aralarda sıkılıp sık sık durdurarak izlemiştim. pazar gecesi sineması. kitaplarını 3-4 günde bitiren bir sürü genç ve geçkin kızımız olduğunu biliyorum, bunlardan biri olan evli ve çocuklu kuzenim "ay edvıırd dan çok etkilendiim" diyebiliyor. "ney?"
neyse işte dün sıkıntıdan gittim, oysa gitmeyerek daha az sıkılabilirmişim. iyi ki jacob vardı çünkü koca film boyunca hiçbir şey olmadı. yani olanı toplasan 10 dakika. gerisi uzun uzun bakışmalar, sensiz yaşayamamlar, öpüşürken titremeler. burjuva ve aristokrasi arasında gidip gelen bir kızın dilemması. bir yanda haddinden fazla kaslı vücudu, bembeyaz sağlıklı gülüşüyle bir kurt adam, diğer yanda kemikleri sayılan buz gibi bakışlarıyla cool vampir. whedon'ın vampirleriyle geçirdiğim senelerden sonra bu kadar sıkıcı vampir görmedim. kızları geçtim ama kadınların hala idealize aşkı, modern zaman romeo ve jülyetini iç çekerek izlemeleri, gelmeyecek prensi ısrarla beklemeleri üzdü beni. meraktan film çıkışında kitapçıya gittim, henüz türkçeye çevrilmemiş devasa cildi elime aldım, son satıra baktım: and then we continued blissfully into this small but perfect piece of our forever. hep beraber zıplarsak dünyayı yerinden oynatabiliriz, hadi 1-2-3.

Hiç yorum yok: