kaşıntıyla ter içinde uyanarak sivrisineğin yediği yerleri saymak, her sabah 7buçukta uyanmak, saatlerce ekranın karşısında paper yazmaya çalışmak, gidip bir saat koşmak, koşarken kendini mutlu hissetmek. biri karşı masadan bakarken midem ağzıma geldi, yakupta 2, yolda 2 kez kustum, derken international acil, serum iğne ateş düşürücü. telefonla arayıp kızım sen hala büyümedin, hala ödev yapıyorum diyorsun yeter ya diyen abi. koy götüne diyen cem yılmaz. durmadan suya giren ellere dayanmayan ojeler. her sabah yalnız uyanmak. karpuzu yalnız yemek. gidilen diş eti doktorunun diş taşı işkencesi, delirmiş gibi alışveriş, paranoyakça hiv testi. negatif. pelitten alınmış kavunlu karadutlu çikolatalı dondurma. ctesi bekarlığa veda, haftaya düğün. az kaldı, gidiyorum.
10 senedir saçım bu kadar kısa. aslında herkese uzun bana kısa. saçlar belime erişmişken taşkın bugün haftaya dansöz kıyafetini alıyorum bak, yeter be keselim şunları dedi. kes anasını satıyım. kes. sütyenimin üstünde bir yerlerde seyrediyor en uzun yeri. sanki kastre oldum, sanki bir şeyler eksik. alışmak sevmekten daha zor geliyor. korkunç trafikte ilerlerken birkaç kez birkaç dakika seni düşündüm.
solgun efendim ayılttınız hayattan beni yalnız bir kızdım öksüz yıldızdım çarpıp gittiniz hala aralık kapım karanlığa dalgın efendim dargın efendim yansaydık ah keşke daha ilk adımda keşke ölüme değil aşka inansaydık eşlik edecektiniz tek kişilik dansıma terinizi sildiğim mendil kaldı sizden bana
mızıkçılık ettiniz yarim erken kaçıp gittiniz heyhat size kırgınım hala lakin yokluğunuzda çok zor hayat
küçükken minicikken top oynamış acıkmışken benim 10 yaşında olduğumu varsayarsam abim ergen ergen etrafta dolaşmakta, günlük stresini üzerimde uyguladığı çeşitli işkence teknikleriyle atmaktaydı. durumu fark eden babam abime bilgisayar aldı, commodore 64. bir anda kedi fare yerine oynayacağımız bir sürü oyun çıkmıştı piyasaya. sınıfta kafa ayarı yapabilen tek kız çocuğu bendim, havamdan geçilmiyordu. neyse, bir gün günlerden cuma tarihlerden 13ü vurmuştu takvim ve abimle evde başbaşa kalmıştık. hikaye uydurmak kadar anlatmayı da seven abim bana uzun uzun jasonı, 13. cumayı filan anlatıp bilgisayar başına dikmişti. biz "oraya gidenin bir daha geri dönemediği" bir kamptaki dedektiftik, kampçılar teker teker ölüyor, onlar ölünce korkunç bir müzik çalıyor ve alttaki kampçı listesindeki yüzlerinin yerini haç alıyordu. jason nerdeydi, abimin hain eli hem joystickde hem de ensemdeydi. nasıl da uğraşmıştık. beraber korkarak oyun oynamak o günden sonra ortak hobimiz oldu (buna hobi denir mi, benim hobim olabilir mi, lüften olsun). inanılmaz sıkıldım daha fazla yazmıyorum.
flört günleri. tekinsizce ve önüne gelenle, gıdı gıdı gıdıklamak beyinleri. ıhlamur kokusu, en çok da evde. funny gamesin ikinci versiyonunu izliyorum fast forward. dilimdeki metalik tat asla geçmiyor. öz'le gurme tabaklarımızı paylaşıyor şarabı yarısından çok içiyoruz. filiz'le white mille gidiyor ve celeb olmayan tek biz oluyoruz. haziran ılık ılık içime akıyor.
şimdi hemen kalkmam duş almam kuaföre gitmem saç manikür pedikür makyaj yaptırmam ama hemen hemen kalkmam gerek o yüzden geriye kalan tek davidoff sigarasını yakıp gece giyeceğim kuyruklu elbiseye doğru üflüyorum. balonun en güzel kızı ben olmalıyım.
z. demişti ki herkesin her anı için bir ajda şarkısı vardır.