Pazartesi, Temmuz 4

beni ilgilendiren her cümlede mutlaka bir karalama vardır

ayağı kırık bir at var kalbimde
kim vuracak?

birinin beni öldürme planları yaptığı hissi
kaplıyordu içimi. sanki onu çok önceden tanıyordum.
birbirimize sırlarımızı vermiştik
sabahlamıştık günlerce; alkol ve o uyuşuk
sohbet bizi yakınlaştırmıştı
dudaklarda dolaşan parmaklarıma ne çok kelime
nüfuz etmiştir kim bilir, işitemediğim hiç..

geçmişi neden özetleyip yerinde bırakamadığımın
durmaksızın peşinde olmak.
yarın'ı ne ile yargılayabilirim ki?
dün'ü ne ile onaylasam daha doğru olur?
yoruldum. şefkate ihtiyacım var.

sensizliğimden endişeleniyorum.

ilkokuldan çıkan çocukların göründüğü
penceremin önünde
birkaç kere birkaç dakika
seni düşündüm

öptüğümde seni o gece o karanlık barın
en sota köşesinde biçimsizce;
ağzının içi kovan, dışı reçel
ve dokunarak hafifçe şakaklarındaki
incecik tüylere, sana şöyle demiştim:
-dudaklardır bir vücudun başkenti
bir başkente girdim ben o gece.

-iyi geceler
bazı geceler iyi geçmez kimilerinde
aramayacaksın biliyorum.
aramayacaksın.
yasalar seni engelleyecek.
beni sevebileceğin aklının ucundan bile geçmeyecek
çünkü bu hoş bir oyun
annen çağırdığında
koşup eve gireceksin.

özgürlük bu oyunda ebe.
açılamam sana.
sana yüzemem ki.
ayağıma dolanmış yosunlar, senin denizine ait.
lacivert yosunlar: tüm gövdemi kuşatan
bir ahtapot bahçesi gibi
sen belli benimle aşk çalışmayacaksın.

niçin tanıştırdılar bizi. ama
ne gereği vardı sanki. öyle
daha mutluydum. kim bilir,
öyle daha mutluydun sen de.
öpüşebilseydik keşke
sevişebilseydik
sevişmeyi bilseydik
önce nerene dokunurdum
onu düşünüyorum
sen gittin
gideceksin
kalktın
kalkacaksın
bıraktın
bırakacaksın beni
korkuyorum
gitmeni
kalkmanı
bırakmanı
istem(dışı)iyorum.

Hiç yorum yok: