son 6 aydır inland empire hakkında duymadığımız dedikodu kalmadı, lynch'in en zor filmi, en manyak filmi, en iyi filmi, en tuhaf filmi. şükür kavuşturana.
Çürümüş donuk kalbinde bu toprakların Gözlerini gördüm. Herkes sesiyle vardı Ve duruşuyla gövdesinin. Bir insanı en iyi sevişirken tanırız. Kalbimizi birlikte çürütürken. Ağırlaşan gövdemiz Gece uyandırır. Mezar gibidir avlulu evler Çocukluk bir uykudur. Uzun sürer. Ve dokunmak için bir arzu Bir arzu sürükler bizi ölüme. Ben kendimi sınadım her gövdede Ben kendimi bıraktım her şehirde İçime aldım göğünü ülkelerin Ve boşluğunu görünce kalbimin Gitmeli dedim.
[çok yorgun olunca evde oturmayasım oluşuyor. bugün mesela oluştu, dünden uykusuz, üstüne kilyosta güneşi yiyip eve hoşaf kıvamında dönsem de duşu alıp - nivea kayısı özlü vücut jeli - geceye lokalde başladık, urbanın çanatçı (çağdaş sanatçı) ortamının nabzını tutup eski çatı6 yeni bahçe (mi acaba)ye uğradık. dj inanılmaz güzel çalıyordu, ben sodamı içiyor senelerdir fıstık yemeyi beklermişim gibi fıstıkları birer birer soyuyordum. ipi durmadan gülüyor, o güldüğü için ben de gülüyordum. sonra zaman geldi ordan da kalkıldı, asansörün kapısı lütfen kapatıldı, otto nun bobo ortamındaki güzel çocuklara şöyle bir baktık, ama bu being there arzusu, bu über sıkıcılık, stereotipiklik derken badehane, derken ev.]
canım dostum, sırdaşım aynaya baktım yüzünü unuttukça gelmiş bulundum kalmış bulundum bu dağ burda durdukça
Lisa Simpson: But I'm so angry. Marge Simpson: You're a woman. You can hold on to it forever.
Perşembe, Ağustos 16
to look but not to see to kiss but never be the object of your desire i`m walking on a wire and there`s no one at all to break my fall
like a moth to a flame only i am to blame ba ba da ba ba ba what can i do? ba ba da ba ba ba i go straight to you ba ba da ba ba ba i`ve been told you`re to have, not to hold
saydım, tam 6 tane çürük - morluğum var. nerde ne zaman nasıl hiçbirini hatırlamıyorum. deniz aşkına kayaya tırman, dağa tırman, bi yerlere vur, geçir, koy. bük, koy demekmiş.
hazırlaması hep zor oldu. bir sürü valizler hazırladım, hatta valizler ve laflar hazırladım. ki en büyük fiyaskom uk dönüşü uçağı kapatmak durumunda kalacağımı fark edip eşyaları gemiyle yollamam olmuştur. bu tatlı anıyı sevgiyle atlıyorum. hopluyorum zıplıyorum çünkü istanbul ve negatif çağrışımlarından uzakta olabilmek, bu, kendimden tiksinmeme neden olan melankolik, ve bunu belli etmemek için büründüğüm olduğumdan daha cool (yes, i am) halime iyi gelecek tek şey. dün serkan'ı evine kovaladıktan sonra bilinçlendim. kişi kendini bilmeli. o valiz en aşağı 8 kere hazırlanıcak. zamanında kendime almıştım bir uçak içi valiz. ona sığacağımı nasıl düşündüysem, hayal kurmak güzel şey. tatil programı karışık. 5 günlük süper bi kafa dinleme sonrasında ise god knows kaç günlük aklım bir karış havada programımız var. arada istanbulda 1 gün kalıp uçak hızıyla yeniden gideceğim için ileriye dönük düşünüp komple valiz hazırlıyorum, komple kritiğim. kıyafet meselesi bir yana kozmetik diğer yana. güneş kremi, şampuan, güneş sonrası, lens aparatları, makyaj derken bavulun yarısı bitti. yeniden başla. ayıkla ayıkla ayıkla pirinç taşlarını. vazgeçmek, büyük erdem.
-Do you remember when a break was a good thing? School break, lunch break... Now it is break up, break down, can it get any worse? -Hip break?
söylerlerdi inanmazdım. ama biyolojik saat bu, gözümün yaşına bakmıyor. evet, çocuk istiyorum. bundan birkaç ay önce meram ve oğlunu gördüğümde söylediğim meram'ın gözünde sonun başlangıcı oldu "ne güzel ya minicik bir şey", "didem sen çocuk istiyorsun," sonrası daha hızlı geldi, ki sokakta çocuk görünce seven biri değilim olmadım, olamıyorum, sevdiğim çocuklar tanıdığım çocuklar hep, ama en çok kendi çocuğumu tanımak istiyorum. bu sabah gazetelerin eklerine geçtiğimde bennu g. vardı, evlilik, bağlanma ve birey; kendince özgür ve cesur, işte biraz bendeki "ben benim, nobody's wife" durumu, -ama sanırım ben giderek bu konuda yumuşuyorum- ve tam zihnimdekine denk bir şeyler de söylemiş, yani çocuğum olsa kendimi güvende ve golü atmışım gibi hissedicekmişim hissi. yanılma payım baki kalsın çünkü görüldüğü üzere içinde fazlasıyla his var, ve belki de bu hormon atağı yüzünden bu kadar kırılgan bu kadar saldırgan oldum.
*hala hararetle oynadığımız popomundo'da çocuğu doğurdum bile.
4 saat uyudum ve bir türlü açamadığım gözümü perihan vs nuray kapışmasıyla açtım. perihan lafı kodu mu oturtuyor, heyecanla doç nuray ne diyecek diye bekliyoruz.
bir de sezen'in hoşgeldin diye bir şarkısı var, ben yeni dinledim, gözlerim dolu dolu oluyor bilinmez niye.
Cuma, Ağustos 3
uzun zaman sonra parti, sokak partisi, lokal ve belki otto ve belki;
kur masayı madam despina kirli beyaz muşamba örtüleri ser çek sediri asmanın altına yanında bir ince müzeyyen abla
yine mi güzeliz, yine mi çiçek? hamdolsun taze mi bitti topik canın sağolsun amanın yine mi güzeliz yine mi çiçek hamdolsun altınbaş kadehe yağ gibi dolsun
gece çok genç arzular şelale haber etsek o yare gelse bomonti'den şereflendirse bizi olsak teyyare
sanırım stilettodur. henüz düz bir ayakkabıyla göremediğim annem, aldığım spor ayakkabıları gördükçe ağlamaklı olur, içi sıkılırdı. di li geçmiş zaman, belki ilerde masal dilinde de anlatırım çünkü annesine bak kızını al geleneğini devam ettirmek adına ardından emin adımlarla uzun zamandır stilettoluyorum, gerekirse koşuyorum. ki yine duayenim-divam, annem, şöyle buyurmuştu: "ben değil ama sen anne karnında öğrendin." bugün ipiyle çıtır çıtır yürüdük, sonra bir miktar merdiven inip çıktık. ipi geldiğini çok belli eden tok bir sesle merdivenlere düz, ben neredeyse duyulmayacak bir çıt sesiyle merdivenlere yan basarak inip çıkıyorum.
her kadının bir stiletto giyişi ve bir ihtimal giyemeyişi vardır.