finale böyle yapılır kardeşim. teşekkürler lost. 9 ay nasıl geçer, 4. sezon ne olur sohbetleri official olarak başlamıştır. 9 ayda çocuk bile doğrulur, hayırlısı.
babilon kalabalığının kabalığından utanmamız oldukça eskiye dayanıyor. parasını verdim, solist de konuşuyor gibi cümleler kuran bu insanlarla aynı yerde ne arıyoruz, neyi kaybettik de bulamıyoruz.
take my love, take my land take me where i cannot stand i don't care, i'm still free you can't take the sky from me take me out to the black tell them i ain't comin' back burn the land and boil the sea you can't take the sky from me , there's no place i can be since i found Serenity but you can't take the sky from me
salonda bir kadın var her gün görüyorum, teyze dediğim sınıfa ait değil çünkü onlardan daha yaşlı, bir şey demem gerekse anane filan diyeceğim yani, o yüzden kadın diyelim, inanılmaz bakımlı, mesela teyzeler genelde çocuğu okula gönderdim, yemeği pişirdim, etrafı çektirdim geldim modunda insanlar, göbekten tşört kapanmamakta, bir kısmının sadece dergi okumaya geldiğinden şüpheleniyorum, ama bu kadın başka. saçlarını hiç yapılmamış görmedim, yarım taytlar ve göbeği açıkta bırakan tşörtler falan giyiyor. kendine güveni dimdik ayakta. ama tek sorun o sarkmış popo. yerçekimi illa ki kazanıyor.
hayatta en sevdiğim erkekler sıralamasında jack daniels ile her daim kapışma halinde olan cyanın doğumgünü. yarın. ctesi gecesi belki pasta yoktu ama emeğe saygı vardı, hafta boyunca hiç de bana göre olmayan çeşitli sorularla ağzından laf alıp ruhu bile duymadan, cuma akşamı ona, benim yerime benden daha iyi olabilecek tek kişiyi getirdim.
sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı, hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı.
uk, bham, sevgiliyle beraber yaşanmakta, beraber kelimesi bold yazılmış, font en büyüğünden, ayrı kalınca akıl kaybediliyor, bir gün yalnız bırakıyorum kendisini, 2 arkadaşla uzuuuunca vakit geçiriyorum, derken arıyorum napıyorsun diye, köşedeki pubda, uğrarım diyorum, pubın camından bakıyorum, beyimiz sadece kızlardan oluşan bir masada oturmuş memnuniyetle bir şeyler anlatıyor, içeri giriyorum, hayırlı işler diliyorum, burnumdan duman çıkıyor, oysa tek yaptığı flört etmek, ben etmiyor muyum sınıfta marco'yla, deli gibi ediyorum hem de. tr, ist, sevgiliyle beraber yaşanmamakta, hatta ayrı şehirlerde ikamet edilmekte, telefonda dün gece dışardayken başına gelen bir şeyi anlatıyor bana, bir "ego tatmini" hikayesi dinliyorum, bu sefer sinirlendiğim nokta flört etmiş olması değil, bunu bana anlatıyor olması.
do not ask me who I am and do not ask me to remain the same demiş foucault, annem yolda yürürken düşmüş, telefonun meşgul, sen meşgul, ben müşkül. peki sevmek söz vermekmidir?
kıskanıyoruz; çünkü genellikle, sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz. sevemediğimiz ve arzulayamadığımız zaman da geriye yalnızca kıskanmak kalıyor. (b.s.)